Her Halükârda Fakiriz

Fakirlik ve muhtaç olmak öyle ağır bir imtihandır ki, şeytanın bile insanı tehdit edip korkuttuğu şeylerden biridir. Gelecek endişesi, fakir düşme korkusu imtihanların en ağırlarındandır. Bunun için de şeytan, fakir düşme korkusunu koz olarak kullanmaktan geri durmamaktadır. Gelecekten endişelenmekle, yaratan ve yaşatan Allah‘a tevekkül etme arasında bocalatıp durmaktadır. Kul, kul olarak üzerine düşeni yaptıktan sonra, akıbeti beklemekle en iyisini yapar.  Sonunda hiçbir şey elde edemeyeceğini iyi bildiği halde kıvranıp durması, belki de kadere asi olması şeytanın desiselerinden biridir. Bu da fakirliği çetin imtihanlardan biri olarak karşımıza çıkarmaktadır.

“Şeytan sizi fakir olacaksınız diye korkutur, sizi cimriliğe ve çirkin şeylere teşvik eder.” (Bakara suresi, 268)

Fakirliğin çilesi ve edebiyatı, fakire tavsiyeler, fakir olmayana görevler ve dersler…

Fakir kim, zengin kim?

Mülk Allah‘ın mülkü… İnsan Allah‘ın kulu… Allah ebedî, insan fani… Elindekinin, cebindekinin bekçisinden başka nedir insan? Fakirin de zenginin de midesine giren bir dilim ekmektir. Tamahı büyük, midesi küçük insan… Emeli uzun, ömrü kısa insan… O insan, eli kolu salınsa tek başına dünyaya hâkim olmak ister. Onu elde etse, yine bir kenara çekilemez.  Ömür bitiyor, istek bitmiyor. Karın doyuyor göz doymuyor. İstekler hırsa dönüşüyor; hırsla kalkan da ne ölçü biliyor, ne ölçek. Bizim içinde bulunduğumuz, âlem kuruldu kurulalı yürüyen bir düzen var. Karunlar, Nemrutlar, açlar-açıklar görmüş bir düzen. Yaşayanlarla ölenlerin beraber kullandıkları toprağın düzeni… Düzeni kuran Allah, bilerek ve dileyerek kurmuş. Fakir de gerekli zengin de. Hiçbir şey yersiz ve gereksiz değil. Olsa olsa en iyi böyle olurdu. Tam bir hikmetle kurulu bir çarkta dönüp duruyoruz. Payına düşeni beğenenle beğenmeyen aynı akıbeti paylaşıyor. Toprağın üstünü bölüşemeyenler onun altında sessiz sedasız aynı geleceği bekliyorlar.

Kim zengin, kim fakir?

Bugün dilediği gibi doyduğu halde, yarınından endişeli olan mı zengin, yoksa bugün bir dilim ekmekle yetinip yarını dert edinmeyecek kadar huzurlu olan mı?

Kim zengin, kim fakir?

Varlığının çok olmasından ötürü uykuları kaçan mı, barakasında derin uykularda rüyalar gören mi?  Kimin zengin kimin fakir olduğu hâlâ belli olmuş değildir. Nesi olmayan ‘fakir‘dir? Neyi elde eden ‘zengin‘dir? Hem zenginlik hem de fakirlik nispidir. Zamana göre, mekâna göre değişebilir. İnsandan insana, toplumdan topluma fark edebilir. Bir vadi dolusu altını olan ikinci vadiyi arar. Üçüncü vadide dolaşır. Nihayet, bir avuç toprak göz doyurur. Zenginlik ve fakirlik, sadece malla mülkle midir? Malla ölçülemeyen sıhhat, evlat ve huzur bir zenginlik değil midir? Bir de şu: Zengin diye bilinenler umduklarını bulup mu gittiler? Fakirler zarar mı ettiler?

Dünya fani, ahiret ebedi;

Ebedi olanı kazanan için, fani diyarda adı ‘fakir‘ olsa ne olur, ‘zengin‘ olsa ne olur? O zaman fakirliğin çilesini çekmek kadar onun edebiyatı ile oyalanmak da bir fakirliktir. Akıbetin belli olmadığı bir yerde zengin veya fakir kim bilinmez. Ne ağlamaya değer ne sevinmeye! Yokluğa ağlayanın ağladığı, varlığa gülenin güldüğü, geçici. Bugün gülen yarın ağlayabiliyor. Nice ağlayanlar da son gülen oldu. Ne gülme, ne de ağlama yerindeyiz. İmtihan yerindeyiz.

Kul olmak en güzelidir: Üzerine düşeni yap. Ahiret için koş. Dünyadan da nasibini unutma! Ve rahat uyu. Seni senden iyi Bilen‘e güven.

Fakirlik yüz karası değildir; ama çetin bir imtihandır

Genelde peygamberler ve peygamberlere ilk uyanlar fakirlerdir. Fakirler zenginlerden önce cennete girecektir ve cennetin çoğunluğunu oluşturacaklardır. Suffe ehli sahabiler fakirlerdi. Evet, beladır, zordur; ama fakirlik bir yüz karası değildir. Allah‘a sığınmayı gerektirecek ölçüde bir musibettir. Akideye, ahlaka, ibadete, ailevi ilişkilere, düşünceye etki ettiği bir gerçektir. Cimriliğe, yalana, evliliği geciktirebildiği için zinaya temel oluşturduğu da bir gerçektir. Bu açılardan bakıldığında mümin bir insanın önünde bekleyen imtihanlardan biri olarak fakirliği göz önünde tutmamız gerekmektedir. Fakirler aşılması zor olanı aştıkları için cennette çoğunluğu oluşturacaklardır.

Bu ümmetin tarihi fakr-u zaruretlerle başlamıştır. Sevgili Peygamberimiz aleyhisselam, mustazaflarla yola çıktı. Horlanıp itilmişler, karnı doymayanlar, giyeceği bulunmayanlar, evsizler O‘na ilk iman edenleri oluşturdu. Fakirlik, sabrı gerektiren bir imtihandır. Zenginliğin de şükrü gerektiren bir imtihan olduğu gibi. Zengin, elindeki nimetlerin gerektirdiği şükrü -o nimet hangi türden şükrü gerektiriyorsa- yapamadığı takdirde kaybedenlerden olacak; fakir de yokluğun acısına sabredip, kadere asi olmadan ve iffetinden taviz vermeden yaşamazsa kaybedenlerden olacaktır. Her ikisi de sadece zengin veya sadece fakir olduğu için ne kaybeder, ne de kazanır. Kazandıran ve kaybettiren zenginlik veya fakirlik değil, zenginliğin ve fakirliğin üzerinden yürüyen imtihandır.

Şükür ve sabır iki imtihan başlığıdır. Şükürden de sabırdan da kazanılıyor ya da kaybediliyor. Niceleri dün zengindi, bugün sefildir. Dün sadakayla yaşayıp bugün sadaka dağıtanlar da vardır. Enteresan bir dünyada yaşıyoruz. Hiçbir şey daimi değildir.

Fakirliğin fıkhî ölçüsü:

Zorunlu ihtiyaçlardan fazla olarak zekât nisabı kadar (81 gr. altın veya muadili) mala sahip olmayan fakirdir. Günlük zorunlu ihtiyaçlarını, geçindirmek durumunda olduğu aile fertlerinin ihtiyacını karşılayamayan kimse ise miskindir. Buna göre miskin, geçim açısından fakirden daha kötü durumdadır.

 

Site Footer