Büyük Rahmet Gerçeği

Bir:

Rabbimiz Allah’tır. O, âlemlerin Rabbidir. O, Rahmân’dır, Rahîm’dir. O, Erhamurrâhimîn’dir. Acır, rahmet eder, şefkatle muamele eder. Rahmet edenlerin en merhametlisidir o.

İki:

Rabbimizin rahmet sahibi olması gerçeği neredeyse en çok dillendirdiğimiz konulardan biridir. Besmeleden Fatiha’ya kadar pek çok yerde o rahmet gerçeğini dillendiririz.

Üç:

Şu dünya hayatının Allah’ın rahmeti ile akıp gittiği de bilinen bir gerçektir. İnsanlardan hayvanlara kadar herkes o rahmetten aldığı payı ile ayakta kalabilmektedir. Bir canavarın yavrusunu merhametle büyütmesi o rahmetin tecellisidir. İnsan o rahmetin tecellisi ile insan olarak durabilmektedir. Yağmur olup indiğinde o rahmeti görürüz. Yerdeki suyun buharlaşmasında da o rahmetin eseri vardır. Rabbimizin bizi rahmeti ile kuşattığı bir dünya hayatı yaşıyoruz.

Dört:

Rabbimiz Allah’ın rahmeti şu dünya hayatında gördüğümüz kadar değildir. Bilakis biz bu âlemde o rahmetin yüzde birini görüyoruz. Yine onun lütfu ile rahmetinin tamamını göreceğimiz yer cennettir.

Beş:

Yaşayanımız da ölenimiz de o rahmetin esiriyiz. O rahmete muhtaç olduğumuz kadar suya bile muhtaç değiliz. Zira su ve diğer bütün nimetler neticede o rahmet sebebi ile vardır ve bize yararlı olmaktadır.

Yaygın olan örfte rahmete ermiş yani ‘rahmetli’ olmak, bu hayattan bağı kesilenler için kullanılmaktadır. O kadar ki, ölen biri için kim olursa olsun ‘rahmetli oldu’ denmektedir. Sanki Allah Teâlâ, ölen herkese rahmet etmektedir! Ölene ‘merhûm/rahmetli’ denmesi, onun adına bir dua temennisi olmayı aşıp kesin bir vasfa ve sonuca dönüşmüştür. Yaşamakta olan birine yanlışlıkla ‘rahmetli (Allah’ın rahmetine ermiş)’ denecek olsa bunun için özür bile dilenmektedir. Zira yaşamakta olanın sigortası ve gideceği hastanesi varken rahmete ihtiyacı anlamsız gibi durmaktadır zihinlerde. Ölene merhum, yaşayana şanslı denmesi kadar yersiz bir kullanım az bulunur olmalıdır.

Altı:

İçtiğimiz bir bardak sudan kurduğumuz işyerine kadar her alanda eğer Allah’ın rahmetini buldu isek mutluyuz demektir. Mü’min mi kâfir mi bakılmadan herkese o rahmet ile bir şeyler verilmektedir. Herkesin bulduğu, o rahmetin bereketiyledir. Hastanın şifa bulması, çocuğun büyümesi, insanın yiyecek-giyecek bulması, barınak vazifesindeki evlere sahip olmamız… neyimiz varsa o rahmet ile merhum olduğumuzda bizimdir. Gerçek budur, böyledir. Bizim bilemiyor olmamız bu gerçeği değiştirmiyor. Bir gencin, insanlığın başıboş kaldığı bir zamanda Kur’an nimeti ile buluşup yaşamaya çalışması da Allah’ın ona rahmet ettiğini gösterir. Rabbinin kuluna Kur’an sevgisi vermesi kadar açık bir rahmet olabilir mi? Maddenin insanı esir ettiği bir zamanda mü’min kardeşleriyle sadece Allah’ın rızasını gözeterek bir arada bulunanlar hatta beraber o maksatla bir çay içme fırsatı yakalayanlar bile o büyük ve engin rahmetle donanmış kullardır.

Yedi:

Güneşin insanlara fayda verecek şekilde doğması, derelerin akması, gecelerin dinlendirmesi, tarlaların buğday fışkırtması, yağmurun inmesi, sağlıklı bir nefes alabilmemiz ve diğer her şey o rahmetin devam ettiğini gösteriyor. Kul, üzerindeki rahmet tecellisini Rabbinin bir nimeti olarak bilmeli ve şükrederek rahmetin devamı için üzerine düşeni yapmalıdır. Camilerde namaz kılabilme zemini bulmamız bu rahmet iledir. Anne-babalarımız, evladımız, akrabalarımız; hepimiz o rahmet ile varız ve bir aradayız. Hangi rahmeti hangi alanda görüyorsak onun gereği olan şükrü eda etmeye mü’min olarak mecburuz.

Sekiz:

Büyük bir gerçek de şudur:

Bugün dünyadaki bütün mü’minler olarak büyük bir ızdırap içindeyiz. Neredeyse imanımız bile yüreğimizden sökülüp alınacak kadar endişe taşıyoruz. Topraklarımız ve maddî-manevî varlığımız bize çok görülmektedir. Asla umut kesmiş değiliz. Mü’minler olarak akıbetimiz kâfirlerin istediği gibi olmayacaktır. Biz güzel bir akıbete doğru yürüyoruz. Biz ve dinimiz yükseleceğiz, biiznillah.

Kurtulacağız ve kurtuluşumuz da Allah’ın rahmeti ile olacaktır. Allah’a imanımız kadar onun rahmetine de imanımız vardır. Rabbimiz Allah’tır ve Allah, Erhamurrâhimîn’dir. O kuluna yeter. İbrahim’e, Musa’ya Nuh’a ve bütün kullarına yetti. Elbette bize de yetecektir. Zira onun rahmeti her şeyden daha büyüktür ve geniştir. Eğer onun rahmeti kullarına yetişip yetmeseydi bugün yeryüzünde Allah diyen tek bir kişi kalır mıydı? Yeter ki kulları onun rahmetine sığınmış ve o sığınmanın gereğini yapmış olsunlar.

Biz gerçekten merhumuz, ümmetimiz merhum bir ümmettir. Böyle iman ediyoruz.

 

Site Footer