Ey Mü’min Genç! ALLAHUEKBER De.

Allahuekber de ve öyle kal. Damarlarındaki imanın, dilindeki zikrin, kalbindeki nabzın o olsun.
Bunu dilin söylesin. Gözün söylesin. Kulağın söylesin. Elin ve ayağın söylesin. Diploman söylesin.

İşini bununla kur. Tarlanı bununla sür. Düğünün söylesin. Dirin söylesin, cenazen söylesin. Tesbihin bu olsun. Miting sloganın bu olsun. İradeni buna göre şekillendir. Hedefinin önüne bunu yerleştir. Gündüze ve geceye haykırışın Allahuekber olsun. Yalanlanamaz, yok kabul edilemez, susturulamaz ilandır bu.

Allahuekber. Sayılabilir her ne varsa onların adedince Allahuekber.
Bunu gör, bunu düşün, bunu hayal et.

Bunu yap da üç asır mağarada hapsedilsen bile sesin ebedî kalsın, adını gökler ve okyanuslar yâd etsin. Yaşın ilerlesin ama sen genç kal. Esintiler seni yıpratmasın. Gelip geçenlere katılmayasın. Fani dünyada fanilerin arasında bu iksir sana cennet sonsuzluğunu tattırsın.
Ey mü’min genç, bilmelisin ve iman etmelisin ki:

İnsanlık yaratılmadan, dünya dünya olmadan önce uzayından zerresine kadar her şey bilmişti, Allah en büyüktür. Müezzinlerden önce minarelerin taşları Allahuekber dedi. Dereler öyle aktı. Yağmurlar öyle yağdı. Bulutlar onu dağıttı dünya semalarında. Ağaçlar dillendi de Allahuekber dedi. Kayalarla kuşlar yarıştı bunun için. Dilsizler dili olanları geçmek için uğraştı. Dün, bugün ve yarın baştan sona kadar en büyükten en küçüğe her şey Allahuekber demek için var edildi.
Büyük değil en büyüktür Allah.

Onun işleri de en büyüğün işleridir. Ona iman ile kulluk edenler kadar asi olup ters duranlar da onun iradesinin sonucu olarak var oldular.

Şimdi estirilen yapay fırtınalar seni nasıl kandırabilir, sen nasıl çürümeye mahkûmları ebedî olana değiştirirsin, nasıl?

Firavun yok iken bu böyleydi. Firavun sıyrıldı tarihte, yine öyle oldu. Firavun gitti, yine Allahuekber.

Nemrut, Karun ya da Hâmân; ne gelenler ve gidenler oldu şu yaşlı dünya sahnesine. Onların gelip sahnede görülmesi de Allahuekber’in tecellisi içindi. Geldiler, onları getireni görmek istemediler. Gittiler, Allahuekber gerçeği önünde cesetlerinden önce iddiaları çürüdü.
En yüksek dağdan en küçük çakıl taşına kadar her şeyin üstünde patent gibi yazar bu gerçek: Allahuekber.

Diriler de ölüler de onu tekrar eder durur. Sabredenler ise bu gerçeği okumaya muvaffak olurlar. Bilirler ki fırtınaların, okyanuslardaki dalgaların çıkardığı sesin terennümü budur.
Şeytanın susturmak istediği ses bu sestir. O babamızla başlattığı intikam savaşının galibi olmak için ister ki, en büyük olarak Allah bilinmesin. Bilinecekse de sözle bilinsin ama pratikte silahı olanlar, borsaya hâkimler, medyası olanlar, şunu bunu sömürenler en büyük olsunlar. Para en büyük olsun. Makam en üstün tutulsun. Güce tapınılsın. Toprağın üstü gerçek, altı hayal sanılsın. Haberler medyadan alınsın. Haberlere göre gelecek planlansın…

O böyle ister. Bunun için çalışır. İnsanlardan ve cinlerden olan adamları bunu yayarlar. Böyle düşünmeyeni de ezmek isterler. Silahları, paraları, bütün güçleri bu vesveseyi mü’minin kulağından fısıldamak isterler.

Allah ise en büyük olduğunu bizim kulağımıza onlardan önce duyurmuştu. Daha kundakta iken bildiğimiz nihaî gerçek budur: Allahuekber! Gerisi fısıltıdır. Gerçek budur.
Sen ey mü’min genç, kundaktaki safiyetinle kal. İmanının gerçeğini unutma. Küfrün bin bir renk ve hile ile önüne koyacağı tuzak sözlere, şeytan ağlarına takılma. Allahuekber de. Bir daha da susma sakın.

Site Footer